Gaziosmanpaşa Sivaslılar Derneği
G.O.PaÅŸa'dan Sivas'a Gönül Köprüsü

MEMLEKETİMİZ SİVAS

Memleketimizin Tarihçesi
Tarihin her döneminde önemli bir yönetim merkezi olan Sivas; Hititlerin stratejik kalesi, Kadı Burhâneddin, DaniÅŸment, Eretna BeyliÄŸi’nin baÅŸkenti, Selçuklu Devleti’nin Darü’l A’la’sı, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun eyalet merkezi, Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Anadolu’nun birlik ve dirlik yurdu olmuÅŸtur.
Ülkemizi düÅŸman iÅŸgalinden kurtarmak amacıyla Sivas Kongresi’ni tertipleyenler için “en emin belde” olan Sivas, 108 gün boyunca Millî Mücadelemizin baÅŸkentliÄŸini üstlenmiÅŸ, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaÅŸlarına ev sahipliÄŸi yapmıştır. Halkın bütününü kapsayan ilk örgütsel faaliyet ilimizde gerçekleÅŸtirilmiÅŸ, Sivas Kongresi, ÅŸekli ve içeriÄŸi itibarıyla adeta milli bir meclis iÅŸlevi de görmüÅŸtür.
Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerini bir arada bulunduran ÅŸehir meydanı, UNESCO tarafından 1987 yılında "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan, Hz. Mevlana’nın da tedavi gördüÄŸü Anadolu’nun el hamrası DivriÄŸi Ulu Cami ve DarüÅŸÅŸifası, dünyadaki en büyük Hitit tapınaklarına sahip olan, Hititlerle Mısırlıların ünlü KadeÅŸ AntlaÅŸması’nın metne döküldüÄŸü, bir savaşın barışa dönüÅŸtüÄŸü Sarissa antik kenti Sivas’ın görülmesi gereken önemli tarih ve kültür hazineleridir.
Sivas'a farklı dönemlerde hakim olan devletler, ÅŸehre kendilerine özgü deÄŸiÅŸik isimler vermiÅŸlerdir. Bunlar; Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Åžehri), Talaurs, DaniÅŸment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleridir.
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüÅŸler bulunmaktadır. Bunların içinden 'Sebaste' Sebasteia eski yunancada (Augustus Åžehri) ismi, Pontus kralı Polemon'un hanımı Pitodoris tarafından verilmiÅŸtir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman ÅŸehrin yönetimini Pont Krallığı'nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus'un sevgisini kazanmak ve ona bir ÅŸükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca'da Ogüst ÅŸehri anlamına gelen 'Sebaste' adını verdiÄŸi sanılmaktadır. Sebaste'nin zamanla 'Sivas'a dönüÅŸtüÄŸü ileri sürülmektedir.
Yine diÄŸer bir görüÅŸ de, bugün 'Sivas' olarak kullanılan ismin 'Sipas'tan geldiÄŸidir. Åžehrin ilk kurulduÄŸu dönemlerde, bugünkü ÅŸehrin merkezinin bulunduÄŸu yerde büyük çınar aÄŸaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi 'Allah'a Åžükür'ü ikincisi 'ana ve babaya saygı'yı, üçüncüsü de 'Küçüklere sevgi'yi temsil eder. Bu bölgede yaÅŸayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Åžehrin isminin de 'üç göze' anlamına gelen 'Sipas'tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız 'Sivas'a dönüÅŸtüÄŸü ileri sürülmektedir.
​

​
Yazılı Tarih Öncesi: 1927' den bu yana süregelen kazı ve araÅŸtırmalarda saptanan bulgular, Sivas'ta Neolitik Dönem'den baÅŸlayarak yerleÅŸildiÄŸi yolundaki savları güçlendirici niteliktedir. Bölgede Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) ve ilk Tunç ÇaÄŸ (M.Ö. 3000-2000) yerleÅŸmelerinin varlığı ise, bu dönemlerden kalma çanak-çömlek, ev ve kent kalıntılarıyla kesin olarak saptanmıştır. Maltepe HöyüÄŸü kazıları, yörede ilk yerleÅŸmenin M.Ö. 2600'lerde baÅŸlayıp M.Ö. 2000'lere kadar kesintisiz sürdüÄŸünü göstermektedir.
​
Yazılı Tarih: Sivas'ın eski bir yerleÅŸim yeri olmasına raÄŸmen ne zaman ve kimler tarafından kurulduÄŸuna dair kesin bilgiler mevcut deÄŸildir. Bugün ÅŸehir merkezi ilçe ve köylerinde yapılan çeÅŸitli Arkeolojik kazı ve araÅŸtırmalarda edinilen bilgiler bulunan höyük ve eski ÅŸehir harabeleri, Sivas'taki yerleÅŸimin tarihin ilk dönemlerinden itibaren baÅŸladığını göstermektedir. Bu dönemlere ait, yeterli aydınlatıcı araÅŸtırmalar yapılmamış olduÄŸundan Sivas'ın tarihini, Anadolu'nun büyük bir bölümünü kapsayan Kapadokya tarihi içerisinde incelemek zorunluluÄŸu ortaya çıkmaktadır.
​
Bu bakımdan Kapadokya tarihine baktığımızda Sivas'ın M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan bir geçmiÅŸe sahip olduÄŸunu, yerleÅŸim merkezi olarak kullanıldığını ve eti hakimiyetinin sınırları içerisinde kaldığını görmekteyiz. Etiler döneminde yapılan çeÅŸitli savaÅŸlar, Sivas ve çevresinde meydana gelmiÅŸ, Sivas da bu savaÅŸlardan etkilenerek yakılmış ve yıkılmıştır. Asur hükümdarı Sargon, M.Ö. 710 yılında Anadolu içlerine yaptığı bir akında Sivas içlerine kadar gelmiÅŸtir. Yine M.Ö. 676 yıllarında Kafkasya'dan İskitler, İran'dan Medler Anadolu içlerine kadar uzandılar. Kapadokya bölgesinde Asurlar'a karşı direnecek güç kalmayınca Medler ve Lidyalılar, M.Ö. 585 tarihinde Kızılırmak sınır olarak kalmak üzere bir anlaÅŸma yaptılar. Böylece Kızılırmak'ın doÄŸu yakası yani Sivas ve çevresi Medler'e kaldı. Medler'in bölgedeki hakimiyeti fazla sürmedi.
Persler M.Ö. 550 yılında Med egemenliÄŸine son vererek Sivas'ı ele geçirdiler. DiÄŸer önemli bir akın da Makedonya Kralı Büyük İskender'in M.Ö. Anadolu'ya yaptığı akınlardır. Büyük İskender ilk olarak M.Ö. 334'de ikinci olarak da iki yıl sonra M.Ö. 332 'de iki kez Anadolu içlerine akın düzenlemiÅŸ, her ikisinde de Sivas'ta hakimiyetini sürdüren Perslerin yönetimine son vermiÅŸtir. GeçtiÄŸi yerlerde durmayıp, Makedonya subaylarından komutanlar bıraktığı için, Sivas da bir müddet Makedonyalı subaylardan Sabistes'in yönetiminde kalmıştır. Sabistes kendi zevk ve sefasına daldığından askerlerinin ÅŸehri yaÄŸmalamasına ve yıkmasına aldırış etmemiÅŸtir. Bu duruma dayanamayan halk ayaklanmış, tekrar Pers Kralı I. Ariaretes'in egemenliÄŸine girmeyi kabul etmiÅŸlerdir. Sonunda Roma Kralı Tiperius M.S. 17'de Sivas ve çevresini ele geçirmiÅŸtir. Böylece Sivas, Roma İmparatorluÄŸu egemenliÄŸine girmiÅŸ ve 'Eyalet-i Rum' olmuÅŸtur.
​

M.S. (17- 395) yıllarında çeÅŸitli istilalarla karşılaÅŸan Sivas, bu dönemde daha çok Roma egemenliÄŸinde kaldıktan sonra, M.S. 395'te DoÄŸu Roma (Bizans) İmparatorluÄŸuna ayrılan topraklar içinde yer aldı. Bu dönemde de uzun süre Sasanlı akınlarından etkilenmiÅŸ, X.yy' dan sonra da merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Sebasteia (Sivas) Theması'na baÄŸlanmıştır.
1059'da Anadolu'ya giren Türkmen güçleri ve 1064'te Alp Arslan'ın önünden kaçan Selçuklu Åžehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süreli etkinlik saÄŸladılarsa da, Bölgenin Türk egemenliÄŸine girmesi ancak 1071' den sonra gerçekleÅŸti. Kısa bir süre Selçuklu etkinliÄŸinde kalan Sivas'ta 1075'te DaniÅŸmentli BeyliÄŸi kuruldu. 1143'den sonra DaniÅŸmentliler arasında baÅŸ gösteren taht kavgaları bu beyliÄŸin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları'nı yeniden birleÅŸtiren I. Mesud, 1152'de Sivas'ı eline geçirdi. Anadolu Selçukluları ile DaniÅŸmentliler arasında sürekli el deÄŸiÅŸtiren Sivas, 1175'te II. Kılıç Arslan'ca kesin olarak Selçuklulara baÄŸlandı.
II. Kılıç Arslan'ın 1186'da ülkeyi 11 oÄŸlu arasında paylaÅŸtırmasıyla baÅŸlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad'ın 1220'de baÅŸa geçmesine deÄŸin sürdü. Bu dönemde Anadolu'yu tehdit etmeye baÅŸlayan MoÄŸollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas'ı da surlarla çevirterek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240'larda ayaklanarak Sivas'ı yaÄŸmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduÄŸunu gören MoÄŸollar, Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyaseddin Keyhüsrev'i 1243'te KösedaÄŸ SavaÅŸ'ında yenilgiye uÄŸratan MoÄŸol güçleri, Sivas'ı iÅŸgal ettiler. Selçuklu Sultanlarının yarattığı karışıklıkların sivil halkı tedirgin etmesini gerekçe gösteren İlhanlı yöneticisi Gazan Han o dönemde Selçuklu tahtında bulunan III. Alaeddin Keykubad'ı Isfahan'a çağırarak, 1318'da Anadolu Selçuklu Devletine son verdi.
İlhanlılar'ın Anadolu ValiliÄŸine atanan TimurtaÅŸ, 1322'de Sivas'ın da içinde bulunduÄŸu topraklar üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Bu durum üzerine İlhanlılar'ın, üzerine ordu göndereceÄŸini öÄŸrenince de Memlük'lere sığındı. Yerine vekil olarak bıraktığı Eretna bey, önce İlhanlılar'ın egemenliÄŸini kabul ettiyse de İlhanlı yönetiminin taht kavgaları ile zayıflamasından yararlanıp, kendi özerk beyliÄŸini kurdu.

Eretna Bey'in ölümünden sonra, oÄŸlu Gıyaseddin Mehmed'in yaşının küçüklüÄŸünden yararlanan vezirleri, ülkeyi aralarında paylaÅŸtılar. Bölünerek iyice zayıflayan Eretna BeyliÄŸi, 1378'de Kadı Burhaneddin'in vezirliÄŸe getirilmesiyle yeniden güçlendi. Kadı Burhaneddin Eretna BeyliÄŸi'nde kadılık, vezirlik, ve naiplik görevleri yaparak edindiÄŸi devlet yönetimi tecrübesini Eretna BeyliÄŸini ele geçirerek uygulamıştır. Son Eretna Bey'i Ali Bey'in zevkine düÅŸkün olmasından yararlanarak, kendine muhalif olan kiÅŸileri birer birer ortadan kaldırmış, 1388 yılında Ali Bey'in ölümü üzerine Sivas'ta bağımsızlığını ilan etmiÅŸtir. Kendi adıyla anılan Kadı Burhaneddin Devletini kurmuÅŸtur. Memluk akınlarına baÅŸarıyla karşı koyan Kadı Burhaneddin, Timur tehlikesine karşı Osmanlı ve Memlukler'in desteÄŸini saÄŸlamaya çalışırken, Akkoyunlu Osman Bey'e yenilerek, 1398'de öldürüldü.
Kadı Burhaneddin'in ölümüyle bir iktidar boÅŸluÄŸu oluÅŸan Sivas'ta kentin ileri gelenlerinin isteÄŸiyle Osmanlı egemenliÄŸi tanındı. 1400'de Anadolu'ya giren Timur, az sayıda Osmanlı askerince savunulan Sivas'ı uzun bir kuÅŸatmadan sonra alarak, yakıp yıktı ve geri çekildi. Osmanlılar'ın Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilmesinden sonra (1402), Yıldırım Bayezid'in oÄŸulları arasında taht kavgaları baÅŸ gösterdi. 1408'de Sivas'ı ele geçiren Çelebi Mehmed, 1413'te ülkede duruma egemen olunca, Sivas Osmanlı topraklarına katılmış oldu. 1472'de kısa süreli olarak Akkoyunlular'ın eline geçmesi dışında, hep Osmanlı egemenliÄŸinde kaldı.
Osmanlı egemenliÄŸinde eyalet merkezi haline getirilen Sivas; Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas'a baÄŸlı birer sancak olmuÅŸtur. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde belirtildiÄŸi gibi Sivas zamanın en önemli eyaletlerinden biridir. (40 İlkokul, 1000 dükkan, 18 Han, 40 kadar çeÅŸmesi olduÄŸundan bahsedilir.)